Gölbaşı, Ankara il merkezine 20 km. uzaklıkta, 970 metre rakımlı ve iç Anadolu platosu üzerinde bulunan bir ilçedir.
ÇANKAYA’NIN ADI
“… Üzeri tamamen yeşil yosunlarla kaplanmış büyüdükçe bir kaya ve kayanın koltuğundan pırıl pırıl akan bir su kaynağı. Suyun ayağında yıkılmış harap havuza benzer bir taş yığını. Yıllarca önce burada bir hayat varmış, bu besbelli…
Yaşlı beyaz sakallı bir koca, subaşında otura yolculara anlatıyordu. Hafızamda kalan kırıntılar hâlâ dün gibi. Şöyle diyordu koca:
Asırlar önce bu akan su şu ilerdeki havuzda toplanırmış. Nice dertlere deva, onulmaz hastalara şifa, canlara can verirdi. Bu yüzden buraya Çankaya demişler. Harplerde istilalarda yıkılmış harap kalmış, suyun gözü kapanmış; bizim olunca buralara yerleşen ekalliyet suyun gözünü açmıştır. Ama ne derde deva, ne hastaya şifa, ne de cana can vermez olmuş. Lakin Çankaya adı bugüne kadar sürmüş gelmiş…” (Şeref Erdoğdu: Ankara’nın Tarihi Semt İsimleri ve Öyküleri, T.C. Kültür Bakanlığı Yayınları, 2.Basım, Ankara, s.59)
“Çankaya ismi, Yazar Mehmet Kemal’in bir araştırmasına göre Çankayası isminden gelmektedir. Zamanla sonundaki “SI” hecesi düşerek bugünkü şeklini almıştır. Mehmet Kemal bu konuda şunları yazıyor: “Papazın Bağı denen bölgede bir kilise varmış. Tapınma saatlerinde bu çan durmadan çalarmış” (Çankaya İsmi Nereden Geliyor?” Sabah Başkent, 25 Haziran 2000)
Hürriyet gazetesinden Ceyda Küçükali’nin 2 Mayıs 2004 günkü Hürriyet gazetesinin Ankara ekinde yer alan röportajın ardından; Ankaralılardan semt, sokak, yapı adları hakkında bilgisi olanların bilgilerini aktarmaları çağrısında bulunulmuştum. Birkaç Ankaralıdan yanıt geldi. Çağrımı yanıtlayanlardan biri Türk Ocakları genel sekreteri Yücel Hacaloğlu idi. Çankaya adı hakkında verdiği bilgi şöyleydi:
“Çankaya isminin Çengikayası olduğu, burada çengi oynatıldığı Çengikayası’nın değişerek Çankaya olduğu rivayeti vardır. (Rıfkı Melul Meriç’ten naklen Prof.Dr.M.Kaya Bilgegil tarafından bana aktarılmıştı).”
Dr. Rıfat Özdemir’in “XIX.Yüzyılın ilk yarısında Ankara” adlı kitabında da Ankara’nın çevresindeki tarım yapılan yeşil kuşakta yer alan bağ ve bahçeler tanımlanırken Çengi Kayası Bağları anılmaktadır. (Dr. Rıfat Özdemir: XIX. Yüzyılın İlk Yarısı Ankara, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları 694, Ankara 1986, s 217)
Kaynak:
ŞENYAPILI, Önder, Ne Demek Ankara; Balgat, Niye Balgat? ODTÜ Yayıncılık, Aralık 2004, Ankara
Çankaya’nın KÜLTÜREL YAŞAMI
Ankara siyasal açıdan olduğu gibi kültürel ve sanatsal açıdan da Türkiye’nin başkenti durumundadır. Ve Çankaya bu kültür ve sanat başkentinin de en canlı coşkulu noktasıdır. Devlet Tiyatroları, özel ve amatör tiyatrolar, Devlet Opera ve Balesi, Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası, Devlet Resim ve Heykel Müzesi, çok sayıda resim galerisi, amatör müzik grupları, kültür merkezleri başkentlileri, özellikle de Çankayalıları birinden ötekine koşturan etkinliklerdir. Yine, 1988’de başlayan “Ankara Film Şenliği”, 1984’ten bu yana süregelen “Uluslararası Ankara Sanat Festivali”, başkentlilerin yaşamına yeni renkler katmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin yarım yüzyılı aşan tiyatrosu, Ankara’da en güzel oyunları sergilemekle kalmamış, bilinçli ve son derece ince zevkli bir tiyatro seyircisi de yetiştirmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti’nin 40 yılı aşan balesi Ankara’da filizlenmiştir. Bu sanat dalı da, tıpkı tiyatro gibi seyircisini de birlikte yaratmış ve geliştirmiştir. Her yıl ekim ayında perdelerini açan tiyatro, opera ve bale sahneleri mayıs sonuna kadar yerli ve yabancı eserlerin seçkin örneklerini sunar.
Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası da aynı zaman aralığında konserler verir. Ankara’nın beş üniversitesinin tamamı Çankaya’da yer alır. Ankara Üniversitesi 1930’lu yıllarda çağdaş ve Batılı anlamda kurulan ilk üniversitedir. Milli Eğitim Bakanı Reşit Galip’in, Atatürk’ün emriyle gerçekleştirdiği Üniversite Reformu ile kuruluşu gerçekleştirilen bu üniversitede, Nazi Almayasından kaçan öğretim üyeleri de ders vermişlerdir. Savaş sonrasında Berlin’in ilk Belediye Başkanı olan ünlü şehirci ErnstReuter de bunlardan biridir. Reuter, Berlin Belediye Başkanlığı’na aday olması için davet edildiğinde, Türk vatandaşlığını terk etmeyi kabul etmemiş, ölene kadar bir Türk ve Ankaralı olarak kalmıştır. Yaşamı boyunca kendisine “Koca Türk” diye hitap edilmiştir. 1946’da Üniversite Kanunu’nu hazırlayan, Mustafa Kemal’in 1919’daki Erzurum Kongresi’nden ölümüne kadar en önemli mücadele arkadaşlarından olan, değerli devlet adamı Cevat Dursunoğlu’nun gayretleriyle Türkiye’ye, Ankara’ya gelen çok sayıda değerli Avrupalı bilim, teknik, sanat adamlarının bazıları şunlardır: Gazi Eğitim Enstitüsü Müzik Bölümü Kurucusu EdvardZuckmayer; Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nı geliştiren ünlü orkestra şefi ErnstPraetorius; Ankara Konservatuarı’nın kurucusu Paul Hindemith; A.Ü. Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nin kuruluşunda görev alan ünlü uygarlıklar tarihi uzmanı Prof. Landsberger; Hitit uygarlığı üzerinde önemli bulguları olan Prof. Kurt Bittel; A.Ü. Hukuk Fakültesi kurucularından ErnstHirsch; İktisatçı FritzNeumark; Devlet Tiyatrosu, Opera ve Balesi Kurucularından Carl Ebert; Avrupa’da ve Türkiye’de mimarinin önderlerinden, DTCF Binasının da mimarı olan BrunoTaut; mimari alanında önemli kuramcılardan ve Saracoğlu Mahallesi’nin şehir plancısı ve mimarı Paul Bonatz; Hitit yazısını çözen ünlü arkeolog Prof. Guterbock; tanınmış Macar besteci Bela Bartok; İngiliz Koreograf DameNinette De Valois.
Hacettepe Üniversitesi daha sonra, adını aldığı tepe üzerinde kurulmuş, giderek başka alanlara yayılmıştır. Gazi Üniversitesi, Atatürk’ün kurduğu Gazi Eğitim Enstitüsü’nün yeni halidir. Orta Doğu Teknik Üniversitesi, uluslararası ün kazanmış bir eğitim kurumudur. Orta Doğu Teknik Üniversitesi öğrencilerine Çankayalılar, EymirGölü çevresindeki elli milyon metrekare alanı ağaçlandırıp kente kazandırdıkları için şükran borçludurlar. Bilkent Üniversitesi ise henüz çok yenidir. Yine Çankaya’da, başlı başına bir üniversite niteliğinde olan ve her yıl Türk Silahlı Kuvvetlerine 1500 teğmen yetiştiren Kara Harp Okulu yer almaktadır.
Yüz bini aşan üniversite öğrencisi topluluğunun Çankaya’nın kültürel yaşamında önemi çok büyüktür. Yarattıkları sosyal ortamla, çeşitli etkinlikleriyle, yaptıkları alışverişle ve her şeyden öte dinamik, dipdiri varlıklarıyla bir güzel dünyadır bu öğrenciler.
Devlet Tiyatroları’nın yanı sıra Ankara Sanat Tiyatrosu, başkentin son 30 yıllık tiyatro yaşamına damgasını vurmuş bir kuruluştur.
Metropol, iki salonlu, oldukça geniş bir sanat-kültür merkezidir. Bu iki salonda yılın en ilginç filmleri gösterilir ve zaman zaman tiyatro oyunları, film şenlikleri, açık oturumlar, paneller düzenlenir.
Anadolu Sanat Merkezi, Ankara’nın yaşamına birkaç yıl önce girmiştir. Tiyatro ve film gösterilerinin yanı sıra, çocuk etkinliklerinin, çizgi film gösterilerinin yapıldığı salonu ve sık sık sergilerin açıldığı fuayesi ile Başkentin önemli bir gereksinmesini karşılar. Bu üç merkezde de belirli aralıklarla açılan kurslarda, genç tiyatro severlerin yetiştirilmesine yönelik çalışmalar yapılır.
Türkiye’nin Milli Kütüphanesi Çankaya’da yer alır. Basma kitaptan yazma kitaba, haritadan atlasa, plaktan notaya, ses bandından mikrofilme, tabloya, süreli yayına kadar neyi ararsanız bulabileceğiniz bir hazinedir Milli Kütüphane. Türkiye’de her türlü yapıtı deneyen altı kütüphaneden biridir. 1948’de hizmete açılmıştır. Başlangıçta yetersiz bir örgütlenme ve az bir kadroyla çalışan Milli Kütüphane, eklenen yeni bölümlerine hızla gelişti. 1955’te Bibliyografya Enstitüsü, 1958’de Müzik ve Güzel Sanatlar Şube Müdürlüğü kuruldu. Mikrofilm, mikrofiş çekme, renkli film, banyo ve baskı işleri bu şube tarafından yapılmaktadır. Türkiye’nin en geniş mikrofilm laboratuvarı Milli Kütüphane’dedir. Kütüphanede bugün 820.000 dolayında basma kitap, 8.500 dolayında da yazma kitap bulunmaktadır. Kütüphanede ayrıca görmeyen okurlara hizmet eden “Konuşan Kitaplık”, Adnan Ötüken Okuma Salonu, Nadir Eserler Müzesi, araştırmacılar için özel odalar, seminer ve çeşitli toplantıların yapıldığı grup odaları, cilt atölyesi ve basımevi hizmet vermektedir.
1983 Yılında yeni binasına taşınan Milli Kütüphane bir etüt ve araştırma kütüphanesi olarak görevini sürdürmekle birlikte, ayırım gözetmeksizin her çeşit okuru kabul etmektedir. Saracoğlu Mahallesi’nde yer alan eski Milli Kütüphane Binası ise bugün Ankara İl Halk Kütüphanesi olarak hizmet vermektedir. Üniversite kitaplıkları ve TBMM Kitaplığı da araştırmacıların hizmetindedir.
Daha teknik içerikli araştırma yapanların başvurabileceği bir yer ise Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu’dur. 1963 yılında, pozitif bilimler alanında temel ve uygulamalı araştırmalar yapmak, bu alandaki çalışmaları özendirmek amacıyla Çankaya’da kurulmuştur.
Anadolu’nun doğal yapısına ilişkin pek çok eserin sergilendiği Maden Tetkik ve Arama Kurumu’nun Tabiat Müzesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nin yanında yer alan kurum bünyesi içindedir.
Türk tarihi, folkloru ve sanatı hakkında bilgi edinmek için Etnografya Müzesi’ni gezmek gerekir. Bu müze 1932’de, o zamanki adı Namazgâh olan, kente egemen bir tepede kurulmuştur. Girişteki Şeref Holü dışında 10 büyük salonda etnografik eserlerden, Türk-İslam eserlerine, pek çoğu altın ve gümüş işlemeli halk giysilerinden, Türk nakışlarına, değerli belgelerden, Türk yazı sanatının eşsiz örnekleme ve Osmanlı ahşap ürünlerinden Selçuk ahşap ürünlerine kadar pek çok şeyi bu müzede görebilirsiniz. Bir salonda bakırcılık örneklerini ve bir Türk mutfağını, bir başka salonda tekke, salon ve türbe eşyalarından bir bölümünü tanımak mümkündür. Besim Atalay salonunda ise, bu ünlü dil bilimcisinin yaşamı boyunca topladığı ve müzeye bıraktığı eserler bulunmaktadır. Salonlardan biri de 17. yüzyıl Ankara evlerinden birinin konuk odası gibi düzenlenmiştir. Müzeye girmeden bahçeye şöyle bir göz atarsanız, çevreden getirilmiş İslam mezar taşlarının sergilendiğini görürsünüz.
20 bin dolayında eserin bulunduğu müze 1938’den 1953’e kadar Atatürk’ün geçici kabri olarak kullanıldı. Arabesk kubbenin altına rastlayan bu yer, şimdi Atatürk köşesi olarak değerlendirilmektedir.
Devlet Resim ve Heykel Galerisi, Türk resim sanatının eski, önemli, ilginç tablolarını ve koleksiyonlarını görmek, tanımak isteyenler için hazine değerinde bir müzedir. Şeker Ahmet Paşa’dan Halife Abdülmecid’e ve Osman Hamdi Bey’e kadar ilk Türk ressamlarının yanı sıra, Cumhuriyet kuşağı ressamlarının ve 1940’ın “Türk İzlenimcileri”nin tablolarından oluşan koleksiyonla, İş Bankası’nın ve Cimcoz ailesinin koleksiyonları bu müzededir. Ayrıca, İbrahim Çallı, Turgut Zaim, Eşref Üren, Orhan Peker ve diğer ödüllü sanatçıların eserleriyle zenginleşen müzede özgün baskı sanatçılarına da yer verilmektedir.
Müzenin bodrum katı resim atölyelerine ayrılmış durumdadır. Bu atölyelerde hasar görmüş tabloların bakım ve onarımları yapılır. Görülmeye değerdir.
Çankaya’nın DOĞAL YAPISI
Ankara, Orta Anadolu’nun düzlükleri ortasında kayalık bir alanda kurulmuştur. Bugün Ankara Kalesi’nin yer aldığı bu kayalık alan, artık kentin merkezinde küçük bir ada niteliğindedir. Bu adayı aralarında Çankaya tepelerinin de olduğu yükseltiler çevreler, ortada bir çanak bırakırlar. Eskiden bataklık olan bu çanak, Cumhuriyet döneminde kurutularak yerleşime açılmıştır. Ancak artan nüfusun da etkisiyle, doğal hava akımlarının sınırlı olduğu bu alanda, günümüzde önemli hava kirliliği sorunları bulunmaktadır. Bugünlerde yapımı sürmekte olan doğal gaz şebekesi tamamlandığında, bu sorunun azalacağı umulmaktadır.
Yakın çevreye baktığımızda, kuzeydeki dağlık ve ormanlık alan Karadeniz Bölgesine geçişin eşiğini oluşturur. İstanbul Yolu üzerindeki Kızılcahamam ve onun doğusuna düşen Ilgaz Dağları Ankara’ya oldukça yakındır. Ankara’nın hava alanı ile iki Çubuk Barajı ve Karagöl, bu yükseltilerin güneyinde ve Ankara’nın kuzeyinde yer alırlar. Ankara kentinin en kurak mevsimlerde bile susuzluk çekmemesini sağlayan su kaynakları gibi Ankara’nın denize en yakın noktası da kuzeydedir. Zonguldak, Kastamonu ve Sinop İllerinin Karadeniz’e kıyısı olan bölgelerine Ankara’dan 4-6 saatlik bir otomobil yolculuğu ile erişilebilir.
Ankara’nın güneyinde ise düz ve bozkır bir alan uzanır. Hemen yakınlardaki Eymir ve Mogan gölleri artık Ankara kentinin içinde kalmışlardır. Bozkırın ortasında bir orman adası olan BeynamOrmanları da güneydedir. Mogan Gölü kenarındaki Gölbaşı İlçesi, bir saat kadar daha ötede Hirfanlı Barajı, Kesikköprü Barajı hep bu yönde yer alır. Ankara’dan, Konya’ya da Adana tarafına bu yönden gidilebilir. Konya 4, Adana 6 saatlik yoldadır. Kapadokya ve civarındaki turistik bölgeler de yine güneyde yer alırlar ve yalnızca birkaç saatlik mesafede bulunurlar.
Ankara’nın batısında, Ege Bölgesine açılan birkaç arter paralelinde çeşitli yerleşim yerleri vardır. Eskişehir yönüne giden yollar, Ege ve Akdeniz Bölgelerine ulaşımı sağlarlar. Bu hat üzerindeki en yakın nokta Polatlı İlçesidir. Ankara’ya bir saat uzaklıkta yer alan Polatlı Orta Anadolu’nun buğday ambarlarından biridir. Sakarya Nehri bu ilçe sınırları içinde doğar.
Başka bir hat, Ayaş, Beypazarı, Nallıhan doğrultusunda gider. Sarıyar Barajı bu yönde, Nallıhan yakınlarındadır. Ayaş kaplıca ve içmeleri ile de ünlü bir yerleşim yeridir. Ayaş’tan itibaren bu alan bahçe tarımının çok yaygın olduğu bir bölgedir.
Ankara, doğuda Elmadağ yükseltisine yaslanmıştır. Ankara’dan birkaç dakikada ulaşılabilen bu dağ üzerinde, telesiyeji ile birlikte kayak tesisleri bulunmaktadır. Bu tesislerde turistik bir otel ve küçük başka kuruluşlar çeşitli olanaklar sunar.
Elmadağ İlçesi, adını aldığı dağın öteki yamacındadır. Bu ilçeden sonra karşınıza Kırıkkale İli çıkar. Kızılırmak bu yöreyi şekillendiren en önemli doğal olaydır.
Ankara kara ikliminin bütün özelliklerini taşımasına karşın, güneşli günlerinin sayısı bakımından Akdeniz Bölgeleri ile yarışabilir. Yılın üçte birinde güneşli günler yaşanır. Yazları sıcak ve yağışsızdır. Uzun bir sonbaharı vardır. Sert ama kısa bir kış, yağışlı ve yine kısa bahar bu iklimin özelliklerindendir.
Çankaya’nın EKONOMİK YAŞAMI
Ankara, tarih içinde tekrar tekrar doğmuş bir kenttir. Cumhuriyet dönemindeki doğumu onun siyasal önemi nedeniyle olmuştur; ama daha önceki doğumları ekonomik nedenlere dayanır. Sözgelimi Ankara 17. yüzyılda dokumacılığı ile ünlü ve nüfusu yüz bini aşan bir kentken, el emeğine dayalı bu endüstrinin gerilemesi ile gözden düşmüş, bozkırın sessizliğinde yeniden kaybolmuştu.
Ankara sevdalısı bir yazar, Bilal N.Şimşir diyor ki: “1920’lerde Ankara, kedisi, keçisi ve armudundan başka bir şeyi olmayan, tozlu, sıtmalı bir Orta Anadolu kasabasıydı. İstanbul ise gösterişli, görkemli bir imparatorluk başkenti… Bin küsur yıl Bizans’a, beş yüzyıl kadar da Osmanlı İmparatorluğu’na başkentlik etmişti. Ankara gibi sönük bir kasabanın, bu şanlı İstanbul’u başkentlik tahtından indirmesi, sıska bir gencin yılların başpehlivanını yere serivermesi gibi şaşırtıcı bir olaydır.”
Çeşitli tarihlerde Kırşehir-Kayseri-Yozgat sancaklarının ayrılması, iki büyük yangın, iki büyük kıtlık, çekirge saldırıları nedeniyle başka kentlere göçler ve savaşların getirdiği kırım, Ankara’da nüfusun azalması, ticaretin gerilemesi, ekonominin bozulması ve insanların yoksullaşması sonucunu getirdi. Ta baştan beri ağır basan memurluk mesleğinin yanı sıra, insanlar demir, bakır ve kuyumculuk, ayrıca terzilikle de uğraşıyorlardı. Ama Ankara en önemli gelirini tiftik ticaretinden sağlıyordu. Ve 1838’e kadar bu ticaret Türkiye’nin tekelindeydi. İnce, kıvır kıvır, bembeyaz ve 25-30 santim uzunluğunda parlak tüylü tiftik keçilerinin İngilizler tarafından Güney Afrika’ya götürülmesinden sonra tekel elden kaçırıldı. Ama tiftik keçisinin adı hala Ankara keçisidir, tiftikten yapılan kazakların adı da hala angora kazaktır. Tiftik tekelinin yitirilmesi Ankara için en büyük darbe oldu. Ne Ankara’dan geçip dört bir yana giden yollar, ne bunların üzerinde, geçişleri kolaylaştırmak üzere kurulan yüzlerce köprü, ne de 1893’te gelen demiryolu Ankara’yı diriltebildi. Diriliş, 1923 yılında Ankara’nın başkent yapılmasıyla gerçekleşti. Cumhuriyet ilanına hazırlanan yeni devletin yöneticileri, bir Orta Anadolu kasabası olarak buldukları Ankara’dan, ülkede çağdaş yaşam biçimini başlatan bir başkent yarattılar.
Başkent olmak Ankara’nın yazgısını hızla değiştirdi. Türkiye’nin her yanından, özellikle de çevre illerden gelenlerle önce nüfus arttı. 70’li yılların ortalarına kadar % 5.6-6 dolaylarındaki yıllık artış, bu tarihten sonra biraz düştü. Şimdilerde Ankara’ya her yıl 200 bin nüfuslu bir kent ekleniyor.
Bugün Ankara, Ortadoğu Avrupa bağlantısını sağlayan E-5 karayolu üzerinde, nüfusu beş milyona tırmanan, çok çeşitli hizmet alanlarının yoğun biçimde yer aldığı, sanayinin küçümsenemeyecek ölçüde geliştiği, ülke yönetimine yön veren kararların alındığı bir metropol kenttir.
Cumhuriyet dönemi içinde ekonomik yaşamın gelişimini gözlemlediğimizde, ilk yıllarda, TBMM’nin çatısının kiremitlerini değiştirmeye yetmeyen bir güçsüz yapıyı görüyoruz. Zaman içinde canlanan ekonomik yaşam, kendini önce Anafartalar Caddesi’nde yarattığı hareketlilikle gösterdi. Bu cadde ve çevredeki bazı sokaklar, bugün de dikkati çekmektedirler.
Sözgelimi Çıkrıkçılar Yokuşu… Eski Ankara’dan günümüze kalan tipik bir sokaktır burası. İlk Adliye binasının hemen arkasından başlayıp, yukarılarda, Atpazarı’nda biten bir yokuş. İki yanındaki manifaturacılar, tuhafiyeciler genellikle el ürünleri satarlar: Yurdun dört bir yanından getirilen dokumalar, bezler, seccadeler, duvar halıları, sofra örtüleri, döşemelikler, yazmalar, çevreler, yemeniler, şallar, şalvarlar, kadifeler vb… Yokuşun bitimine yakın yerde hırdavatçılar tipik Ankara esnafının davranış ve geleneklerini yansıtırlar. Bakırcılar Çarşısı ise bakırın kızıllığının pirincin sansına karıştığı, küçük çekiçlerden çıkan ritmik seslerin müziğe dönüştüğü bir ortamdır. Burada hafif küf kokulu, ıslak ve buğulu eski zaman havası dolar ciğerlerinize.
Çıkrıkçılar Yokuşu, özellikle yabancı turist ve konukların uğramadan edemedikleri, ülkelerine götürmek üzere mutlaka bir şeyler aldıkları bir alışveriş merkezidir; Ankara’nın köylerinden gelenlerin çok yoğun olarak kullandıkları bir merkez olma niteliğini de korumaktadır.
Eski TBMM binası çevresinden başlayıp, Ulus Meydanı, Anafartalar Caddesi ve Samanpazarı’na kadar uzanan canlı ticaret merkezi zamanla önemini yitirdi ve gelişen Ankara’nın simgesi de 1950’lerde Kızılay oldu. Bu dönemi simgeleyen bir başka unsur, pasajlardı. Kızılay – Sıhhiye arası kısacık mesafede yapılan Ulus, Büyük ve Ankara Sinemaları o günlerin toplumsal ve kültürel yaşamının merkezi oldular. Bulvarın bu kesimine yakın sokaklar da gelişmeden paylarını aldılar, bir yanda Sakarya, diğer yanda İzmir Caddeleri, alışveriş yerleri, lokanta ve pastaneleri, kitapçıları ve Ankara’nın minik, vazgeçilemez tiyatrosu Ankara Sanat Tiyatrosu ile bir dünya oluşturdular. Bu oluşumun merkezinde yer alan Piknik Lokantası’nın duvarlarına nice anılar sindi.
Kızılay’ın gözde bir ortam olması ile birlikte ticaret yaşamı da Çankaya İlçesine geçti. Çankaya bu üstünlüğü bugüne dek sürdürdü; ama zamanla Çankaya içinde başka gözde alanlar doğdu. Önce Kızılay’dan Bakanlıklar’a doğru çıkan ticari merkez, bu bölgede büyük moda evlerini barındırdı. Vakko, Beymen gibi moda evleri, Gökdelen’den itibaren kendilerini gösterdiler. Gerek Kızılay’ın, gerekse Bakanlıklar’ın bugün eski görkemleri kalmasa bile önemleri devam ediyor. Kızılay, kentin önemli alışveriş merkezi olma niteliğini koruyor, ayrıca kentin yaya alanları da bu bölgede bulunuyor. Sakarya Caddesi yaya bölgesi her türlü gıda alışverişini yapabileceğiniz, balıkçı tezgâhları ile manav sergilerinin birbirine karıştığı, arada çiçekçilerin renk kattığı, dinlenme yerleri, kitapçıları, lokantaları ile günün her saatinde cıvıl cıvıldır. 1990 yıl-başında bir açık hava eğlencesiyle açılan Yüksel Caddesi yaya bölgesi ise gençlerin ve sanatçıların toplandıkları bir merkez olma yolundadır.
70’li yıllarda ticaret merkezi Bakanlıklar’dan yukarı yürümeye devam ederken, karşısına elçiliklerle kaplı alan çıkınca Akay yokuşundan yukarı dönerek Küçükesat-Tunalı Hilmi Caddesi’ne bir sıçrama yaptı. Kuğulu Park’ın yanında yer alan pasaj ve alışveriş merkezleri, sanat galerileri, lokanta ve pastaneleri ile cadde önem kazandı; ama nedense kitapçılar bu yeni merkeze itibar etmediler.
Adını, Atatürk’ün arkadaşlarından biri olan ve Kurtuluş Savaşı yıllarında mecliste kadın haklarını savunan milletvekili Tunalı Hilmi Bey’den alan cadde, başkentin bir kesim gençliğine adını veren bir caddedir. “Tunalı Gençliği” denilen bu gençler, bir süredir burada kendilerince bir alt kültür yaratma çabasındalar. Bu cadde Ankara’nın yeni yaya alanlarından biridir. Ankara’nın her kesiminden akıp gelen gençler burada kendi usullerince eğlenirler. Zaman zaman görkemli konserler de verilir bu caddede.
1980 sonrasının son sıçraması ile ticaret Atakule ve çevresine geçti. Köroğlu Caddesi’nden, Çankaya Köşkü’nün önü sıra Atakule’ye uzanan bu yeni merkez, batılı anlamı ile tam bir “Mall” (büyük alışveriş merkezi) niteliğini taşımaktadır. Ticaret Merkezi yeni bir sıçrama yapacak mı? Bu konu düşünülmeye değer. Kimilerine göre Çankaya tükendi, daha yukarılarda gidecek yer kalmadı. Kimileri ise Dikmen Vadisi’ni yeni aday olarak gösteriyorlar.
Türk ekonomisinde sanayi üretimin yaklaşık %60’ı kamu sektörünün elindedir. Kamu sektörü kuruluşlarının büyük çoğunluğunun genel merkezleri Ankara’da Çankaya’dadır. Bunların arasında yer alan ve Çankaya’nın şehir planının oluşumunda da önemli rol oynayan Makine ve Kimya Endüstrisi Kurumu, Tandoğan Meydanı’ndadır. Bu kurum, İmalat-ı Harbiye adı altında, Kurtuluş Savaşı’nın silah ve cephane gereksinimini karşılamak üzere, savaş yıllarında İstanbul’dan Ankara’ya kaçan yurtsever mühendis, teknisyen ve işçiler tarafından kuruldu. Makine ve Kimya Endüstrisi’nin kurduğu Ankaragücü Kulübü, Ankara’nın ilk spor kulübüdür.
Çankaya’nın KÜLTÜREL MİRASI
ÇANKAYA’DA SİT ALANLARI VE TESCİLLİ YAPILAR
Çankaya ilçesi içerisinde bulunan sit alanlarının dağılımına bakıldığında doğal SİT kararı bulanan alanlar çoğunluktadır.
- Cumhurbaşkanlığı Köşkü ve Muhafız Alayı Arazisi
- Botanik Bahçesi İsviçre Fransa Elçilik Binası-I, 2704 ada 1 parsel, Doğal Sit Alanı
- TBMM’ne tahsisli alan ile park alanı, Doğal Sit Alanı
- Kızılay Mediha Eldem Sokak, 1053 ada, 2 parsel, Doğal Sit Alanı
- Kuğulu Park-1043 ada 8-3 parsel, 1.derece Doğal Sit Alanı
- Yenişehir Mediha Eldem, Tuna Caddesi,Ataç Sokakları, Doğal Sit Alanı
- Papazın Bağı, 1. Derece Doğal Sit Alanı
- Güvenpark, 1. Derece Doğal Sit Alanı
- Abdi İpekçi Parkı, 1. Derece Doğal Sit Alanı
- Beytepe 1.Höyüğü-Arkeolojik Sit Alanı Höyük
- Anıtkabir, Tarihi Sit Alanı
- Saraçoğlu Mahallesi, 1.Derece Kentsel Sit Alanı, Kentsel Sit Alanı
- Beştepeler Frig Tümülüsü-2090 ada 41 parsel, Arkeolojik Sit Alanı, Tümülüs
Çankaya’daki bu sit alanları ile birlikte Kültür Bakanlığı Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu tarafından, tescil edilerek korumaya alınmış, sivil mimarlık örnekleri, idari sit alanları, kültürel havuz, su mahzeni, dinsel yapı, anıt abideler, doğal varlıklar olmak üzere 150’yi aşkın tescil edilmiş yapı ve kültürel varlık bulunmaktadır.
Çankaya’da Binalar
Çankaya’da Cumhuriyet Dönemi yapı stoku 1950 öncesi Dilekler ve Ellinci Yıl Mahallesi’nde yoğunlaşmaktadır. Tarih aralıklarına göre Çankaya’daki yapı sayıları aşağıdaki şekildedir:
- 1929 öncesi 54
- 1930-1939 66
- 1940-1949 1165
- 1950-1959 1855
- 1960-1969 8288
- 1970-1979 16007